5 Followers
20 Following
hanifefatmaalbayrak

Romancekolik

Bir Romancekolik'in kitap itirafları...

Currently reading

Beneath Him
C. Shell
Heaven Sent (Rebel Walking, #2)
Hilary Storm
Escaping Reality - Lisa Renee Jones Bu yorum aynı zamanda Romancekolikte yayınlanmıştır.

Rating; 4.5/5

New Adult araştırırken karşılaştım bu kitapla, hala alakasını kurabilmiş değilim neyse başka bir zamanın serzenişi olsun. Kitabı şu aralar canım feci zengin ve küstah kahramanlar çektiğinden okumaya başladım. İlk başta biraz yabancılık çektiğimi söylemem lazım. Yazarın tarzından olsa gerek diye düşünüyorum, başta kızın kendini içinde hissettiği boşlukla direkt karşılaşmak kitabın içine girmemi biraz zorlaştırdı.

Aslında kitaba dair denilecek çok bir şey yok çünkü tam bir başlangıç kitabı. Kızın geçmişinde bir şeyler olmuş ve birilerinden kaçıyor. Herşey soru işaretleriyle dolu. Kız tabii 6 yıldır böyle bir kaçışın içinde olunca Liam gibi bir adamla ilişkiyi bile aklından geçirmiyor. Suç da bulamıyorsun...

Yalnız paranoyak halleri beni bir yerden sinir etmeye, başımı ağrıtmaya başladı. Hayır, bir şey olduğu da yok! Olsa gam yemeyeceğim...

Oğlumuzun tüm gücüyle kızın hayatına girmesi, ettiği o laflar (ah o laflar!) ve daha bir çok şey hikayeyi tatlandıran şeylerden. Yalnız kitabın sonunda kızın izni olmadan hayatına burnunu sokmasına sinir oldum ve yeni kitabı hemen istiyorum!

Kitabın son yarısındaki hızlılık (hah birde Liam!) dolayısıyla bu reytingi veriyorum. Yoksa ilk yarısında sadece iki günü anlatması tamamen gülünç ve sinir bozucuydu...
Give Me Love - Kate  McCarthy DNF at %19
Love You So Hard - Tara Lain Kısa hikayeler bana göre olmadığı halde neden oturup hala okuduğumuda bilmiyorum maalesef. Yine bir MM denememde mehlikle sonuçlandı. Gerçi buradaki baş karakterle de alakalı bir durum bu. Fazla özgüvensiz ve bir erkek kahramanda olması gereken herşeyden yoksun gibi geldi. Sonradan bu tavrı Jesse ile değiştikçe hikaye hoşlaştı. Bu üçüde oradan aldı benden.
Undescribable (Undescribable, #1) - Shantel Tessier Kitaba daha başında ilgimi kaybettim. Oğlan çok çabuk yelkenleri suya verdi! Daha tanışmadı bile kızla. DNF
Beneath the Surface - M.A. Stacie Kitap iyi başladı ama sonra ilgimi kaybettim. Sadece yazar kaynaklı bir sorun da diyemiyorum. Fifty-fifty.
Forget Me Not - Sarah Daltry Rating; 3.5/5

Bu yorum Blog Tur kapsamında Romancekolikte yayınlanmıştır.

I must admit I find love-triangle themes antipatic mixed with curiousty. Most of the times in this kind of books I really hate heroine. And in this there is no exceptions, at least in the beginning. I found Lily childish, not a girl of her age. I found her relationship with Derek is artificial. Yeah, I get it Derek is everything to her but their love scene is quite insincere. She nor he act like theirself in this and that bothered me the first.

So when Lilly get in the drama over Derek I feel relief and I begun to hope there might be good things in this books. Then we met Jack, the one Lilly brush off everytime he charms his way to the bed. He is definitely a bad guy prototype and his rocker persona is definitely add this but we shouldn't judge a book by it's cover right? In this one we certainly shouldn't. I love this guy, his past is a really bad one and his music all he got the world, at least until Lilly.

For Jack Lilly is a spoiled girl. At least until he is really know her. Then he hope from the God she keeps coming what she find in him, he is content with that.

For Lilly Jack is most needed distraction from the grief she felt being dumped. He shows her ways to carry out her fantasies she is having in long time. But can lust just enough?

It's so cute to Jack trying to be boyfriend for Lilly. Even when he feels odd is against him because that's a first for him. When Derek comes back to settle things with Lilly I really feel sorry. It's kind of depressive matter. Derek is shinning futbol player, masculine, gorgeous, rich. But Jack the poor guy with bad habits, even worse past.

When with Jack I kind of like Lilly, she seems changed, matured. And her decision to push two men out is her life definitely a good one. I really like how thing turn out to be. They have their HEA, I'm content with that.

&&&&

Açıkça söylemek gerekirse aşk üçgenlerine karşı antipatiyle karışık bir merakım olmuştur hep. Çoğunlukla bu tür romanlarda kadın karakterlerden nefret ederim. Burada başlarda bir istisnayla karşılaşmadım. Lily oldukça çocukçaydı, yaşının insanı gibi davranmıyordu. Derek ile ilişkileri ise oldukça yüzeyseldi. Evet, ona göre Derek hayatının herşeyi olabilir ama beraber oldukları sahneler bile samimiyetsiz gibiydi. Ne o ne de Derek'in kendileri gibi davranmamaları beni rahatsız etti.

Bu yüzden Lilly kendini Derek'i kaybettiğine dair depresif hallere girmesi hikayede belki güzel şeylerde bulabileceğime dair beni umutlandırdı. Sonra Jack ile karşılaştık ve Lilly onu yatağa çekmeye çalıştığı her seferinde adamı "Sevgilim var!" diyerek kendinden uzaklaştırmaya başlaması beni uyuz etti. Çocukta kesinlikle kötü çocuk tipi var ve rockçı olmasıda buna katkıda bulunduğu kesin ama ne demişler kitabı kapağına göre yargılamamlıyız ama değil mi? Bu durumda kesinlikle yapmamalıyız. Jack'ten cidden hoşlandım geçmişi baya acılarla dolu ve hayattaki tek varlığı müziği, en azından Lilly gelene kadar...

Jack'e göre Lilly şımartılmış bir zengin züppe. İlişkilerin sadece sekse dayalı olmasına razı oldukça. En azından onu tanıyana kadar...

Lilly'e göreyse Jack terk edilmesinin acısını dindirmesine çok ihtiyaç duyduğu bir dikkat dağınıklığı. Adam ona uzun zamandır edindiği fantazilerini nasıl hayata geçireceğini öğretiyor. Ama sadece arzu herşey için yeterli olabilir mi?

Jack'in Lilly'e erkek arkadaşlık yapması oldukça tatlıydı. Onun için bir ilk olduğundan napacağını bilemese de bu konuda elinden gelen yapması çok hoştu. Ama Derek Lilly'le aralarını düzeltmek için geldiğinde cidden üzüldüm. Zorlu bir duruma düşmüştü. Derek futbol oyuncusu, zengin, yakışıklı biriyken kendi fakir, kötü alışkanlıkları ondanda kötü geçmişi olan biri.

Jackleyken Lilly'den biraz hoşlanmaya başlamıştım. Değişmeye daha olgunlamaya başlamıştı. Olaylar kötüleştiğinde iki adamıda hayatından atma fikri bence en doğru karardı. Aşk üçgeninin ortasında kalıpta mantıklı davranan bir karakter görmek samanda iğne aramak kadar zor! Olayların geliştiği yönden oldukça memnunum. Onlarda bende sonunda erdik muradımıza.:)
The Other C-Word - M.K. Schiller Bu yorum Blog Turu kapsamında Romancekolikte yayınlanmıştır.


The Other C-Word it's a unexpected book for me. Before I read I look the publishers page and saw a warning and thought this book full of drama and sorrow. But from the first scene I started to laughing and that's a good surprise for me. Even now I laugh when I remember the few scene in the book.

Our heroine has a troubled pas but has a faith in the world, hasn't give up hope. I like this behavior the most. I thought it is to pessimist to think one bad thing could throw away your life to dirt.

Marley and Rick has really hot chemistry between them. When Marley thought Rick is going to fire her and in the contrary she finds herself falling love with him and this process told with really good scenes. Even their first meeting incredible! - I barely contain myself for telling spoilers about it! -

Apart from this Marley's family rock! They really crazy people with kind heart. I love them at least like our characters. Story makes you laugh one moments and makes you sad in the next. This is a first for me. I'm anxiously waiting M K Schiller's new books! :)

*****

The Other C-Word benim yine hiç ummadığım kitaplardan birisi oldu. Öncelikle yayınevi sayfasındaki uyarıya göre baştan sona dram dolu, hüzünlü bir kitap bekliyordum ama daha ilk sahneden bana kahkahalar attırması süper bir süpriz oldu. Bende düşündükçe gülmemi sağlayan sahneler bıraktı. Kızımız sorunlu bir geçmiş yaşamış ama buna rağmen hayata karşı umudunu kaybetmemiş. En çok bu tavrını beğendim. Hayatında kötü bir şey olup tüm ümidini kaybedip herşeyi olumsuz düşünmek fazla pesimist bir düşünce yapısı gibi geliyor.

Marley ile Rick arasında ki uyum cidden süperdi. Kızımız iş yerini düzene sokmak için gelen bu adamın kendisini kovmasını beklerken ona aşık olması cidden komik anlarla süslenmişti. Tanışmaları bile olaydı yahu! - Spoilersız yorum yazacağım diye göbek çatlıyorum burda -

Bunların dışında kızın ailesi cidden tam manyak. Her biri ayrı bir alem. Onlarıda en az karakterlerimiz kadar sevdim. Hikayede sizi bir an güldürüp bir an hüzünlendiren sahnelerde bulunmakta. Bu açıdan benim için bir ilkti sanırım. Yazarın yeni kitaplarını merakla bekliyorum. :)

Spoiler! - Anlatmasam çatlardım sanırım - İlk tanışma sahneleri -

Kızımız şirket sekreteri tarafından oğlumuzu havaalanından alması için görevlendirilir. Kovulacağı düşüncesini kardeşiyle paylaşınca o da Marley'i tam bir seksi iş kadını kılığına sokar. Arabası kirli olduğundan yolda yıkatmasını söyler.

Araba yıkanırken adamın uçak bilgilerinin ve yolcu koltuğunun üzerine kahve döker. Aman beni kovacak zaten mübah ona diye düşünür. Bu aksilikler yüzünden de pek bir geç kalır.

Havaalanında da elindeki kahve dökülmüş kağıtta sadece iki harf ve adamın soyadı görünüyordur. Şans bu ki yanında kalem bile yoktur! Gider kağıda rujla "R U Randy" yazar mı? Tercüme edersek bu "Azgın Mısın?" demeye geliyor. Sen yaşlı bir moruk yanına gelip "Ben Randy - Azgın manasında - " der mi? Kızda adamı götürmeye kalkışırken yaşlı moruğun kızı babamı kaçırıyorlar diye güvenlikleri başına toplar. Kızımız şok olmuş bir biçimde duruma anlam vermeye çalışırken oğlumuz onu bu gülünç durumdan kurtarır. Kızımız bu sırada hala bu adamın neden kendini Randy diye tanıttığını anlayamamıştır. :))
The Redemption of Callie & Kayden - Jessica Sorensen Seriye harcadığım zamana azıcık acıyorum. Genellikle olayların son yüzde yirmilik kısımda patlak verdiği ortada cidden güzel bir konunun olup da yazarımızın becerip de bir şey yapmamasını okudum. Bir iki yerde beni duygulandırdı ama iki kitabıda bolca sıkılarak okuduğum gerçeğini değiştirmiyor maalesef.
The Coincidence of Callie and Kayden (The Coincidence, #1) - Jessica Sorensen Sırf o son yüzünden verdim üçü. Ama nasıl sondur o ya... Yoksa yarıdan fazlasında sıkılarak okudum.
Ten Tiny Breaths - K.A. Tucker Trent'in malum kişi çıkmasını bi ben mi beklemiyordum da çok koydu ya? Olayları çok uzatmaları benim kitaba ilgimi bir yerden sonra kaybetti. Bu aralar hep çok severek başladığım kitaplar bitince vasat çıkıyorlar.
Shine Not Burn - Elle Casey Bu kızın arkadaşlarına katlanabileceğim bir zamanda tekrar okumayı düşünüyorum.
Christian (The Beck Brothers, #4) - Andria Large,  Megan Hershenson Kitaba dair diyeceklerim Christian'ın beni özgüven sorunu yüzünden deli ettiği ve bu türün sade Romance'ininde şu anlık beni çok etkilemediği. Sanırım şansımı denemeyi bırakmalıyım.
Lick - Kylie Scott Bu kadar güzel ve vaat edici başlayan hikaye nasıl vasatlaştırılır aklım hala almıyor. Kızın oğlanın üzerine birisi atlarken yakalamasından sonra olaylar çekmedi beni ya. David bu kadar hak etmiyordu nazı niyazı. Ne pislik herolar var bu kadar bile naz çekmemişlerdir yahu!
Shocking Heaven (Room 103 #1) - D.H. Sidebottom Bu yorum aynı zamanda Romancekolikte yayınlanmıştır.

New Adult diye elime alıp okuyayım dedim ama karşıma çok farklı şeyler çıktı. Bir kere kitabın başından belli benim sonumun kitap bitince iyi olmayacağı. Kızımız 13 yaşındayken babası tarafından bir adama satılıyor! Hem de uyuşturucu için... Tabii biz o geceye dair detayları kitabın çoooook ilerleyen zamanlarında öğreniyoruz. Yazarın batasıca bir gizem anlayışı var ki kendimi sinirden kasmaktan dişlerim uyuştu. Benli bir anlatımda okuyucuyu karanlıkta bırakmak çok iğrenç bir deneyimmiş ben bunu iyice anladım...

Kitaba tekrar dönersek kızımız Eva 18 yaşında ve tüm kardeşler artık kabus gibi olan evlerini geride bırakıp üniversite okumaya gidiyorlar. Baba ölmüş. Anne hayatta olsada yaşayan ölü gibi bir şey. Ve kızımız yıllarca annesi ve babasının uyuşturucu borçlarını satıcılarıyla yatarak ödemekten erkeklerden soğumuş durumda. Tabii Room 103 grubunun solistiyle de tanışınca ne kadar inkar etsede bir etkileşim oluyor. Kitabın ilerleyen sayfalarında olmasaydı ölseydi gitseydi o çocuk dedim çok ama çok sinirliyim ona.



Hikaye ikiye bölünmüş. Her iki bölümünde Jax öyle bir b*ktan iş yapıyor ki delirmemek ele değil. Önce kızımızla bir kızı hamile bıraktığı halde sevgili oluyor ve söyleme gereği bile görmüyor paşamız! Tamam seninde shitten bir geçmişin var kardeşim de bu kadar olmaz ki.

Çiftimiz bu engeli aşıp birde ünlü oluyorlar mı? Amerika'ya açılma fırsatları oluyor ama kızımızda ki geberesice vefa anlayışı yüzünden annesinin kanser olduğunu öğrenince onunla kalmaya karar veriyor. Böylece Jax ve grubu Amerika yollarını turlaya dursunlar kızımız 6 ay sonra annesini kaybediyor. Bu arada Jax ile iletişimi bir yerden sonra tamamen kopuyor.

Aradan iki yıl geçiyor ve kızımız kendi çapında ünlü olmuş ve bu kadar yıldan sonra tekrar Jax ile karşılıyorlar ve kıza bu konuda sinir olduğum bir şekilde hızlıca kaldıkları yerden devam ediyorlar. Kızımız Eva'nın başına gelenleri kendini zaman zaman kırbaçlatarak atlatma gibi bir alışkanlığı var. Kitap boyunca bir çok kez bu dürtüsüne veriyor kendini. Jax ayrıldıktan sonra hamile olduğunu öğreniyor ama çocuğu 22 haftalıkken ölüyor ve doğumda çok zorlu geçtiğinden tekrar çocuğu olamayacak.

Buraya kadar Jax'e küfretmediyseniz bir de şunu dinleyin! Kızımız 18 ay oğlan gelecek diye beklesin beyfendimiz sırf kıskanç biri ona annesinin hemşiresiyle sarılırken çekilen bir fotoyu attığı için kızdan ümidi kesmiş ve hayatına devam etmiş... Kızımız birde en son sevgilisinden Jax'in 3 ay sonra evleneceğini duysun mu? Yine Jax beyefendi anlatma nezaketinde bulunmadı tabii...

Böylece onlar yine Amerika'ya dönüp kızımız İngilterede eski depresyonuna yenik düştü. Bu kadar olayın ortasında ise geçmişindeki kabuslarla yüzleşmek zorunda kalıyor. Babasının odasında öldürüldüğü güne dair elindeki videoyu kötü adamlar istiyorlar ve kızın evini hava uçuyorlar hatta kaçırıyorlar. Orada birde ne görsün? Babası! Annesi ölmeden önce babasının başkası olduğunu anlatmıştı ve öldüğünü söylemişti. Kız şaşırıyor ama kesinlikle açıklamalarını dinlemek istemiyor. Affetmiyorda. Videoyu verip kurtuluyor.

Eva'nın grubuna Amerika'ya açılma teklifi geliyor ve kızımızda Jax'in nişanlısından gelen açıklamayla Amerika yollarına düşüyor. Bizim ahlak timsali iyilik meleğimiz (!) Jax meğersem bu kıza yardımcı oluyormuş. Gerçek değilmiş hiç bir şey. Eva'nın en son sevgilisi bu kızı baya darp etmiş ve hamile bırakmış. Jax'te kurtulmak için böyle bir yola başvurmuşmuş. Sözün özü kızımız yağmurlu güne dayanamayan bir pamuk şeker misali eriyip gitti. Oğlumuza kavuştu. Kitabın sonunda da bi kız evlat edindiler.

Ufak bir anekdot olarak Jax'in geçmişini anlatmak istiyorum. Babasının aşırı saplantısından annesi kaçıp bunu ve kız kardeşini bırakıyor. Babası zaten oğlana uzun yıllar bir hiçmiş gibi davranıp psikolojik olarak zarar verdikten sonra bir gün kız kardeşini ve kendini vuruyor artık eşi olmadan yapamayacağını anlayarak... Böyle oğlan hayatta tek başına kalıyor.

Derken böyle böyle sevgili okur. Sinirlerimi aldırmamın zamanı gelmişte geçiyor.

Edit: Ben bu yazarın bir kitabı daha önce okumaya çalışmış ve %70 gibi bir kısmında kızımızın hero değişimine gitmesinden tırsarak bırakmıştım. Anlaşıldı bu yazar kara listeye alınılacak...



Bir de ufak bir alıntı;



If you're going through hell, keep going.
Rapunzel (Erotic Bedtime Stories, #1) - Lisa Valdez Bu yorum aynı zamanda Romancekolikte yayınlanmıştır.

Rapunzel hikayesini bilmeyeniniz yoktur, eğer varsa Alman hikayelerinden olan Rapunzel, kraliyet ailesinden olan bir kızın cadı tarafından kaçırılıp, kuleye kapatılması ve bir prens tarafından kurtarılması olarak anlatılır.

Lisa Valdez işin içine bolca erotik sahneler katarak olayı çeşnilemiş mi desek cılkını çıkarmış mı desek bilemedim. Kısa hikaye olduğundan olsa gerek bana fazla sahne varmış gibi geldi.

Özellikle kitabın başında erkek karakterimizin kızın kulesine onu kandırıp, her türlü şekilde kullanmak için gelmesi beni bir süre rahatsız etti.

Rapunzel'imizin malum çok uzun saçları var, anneside sandığı cadının kuleye tırmanması için onu salıyor her seferinde. Yine annesinin sandığı bir ses ona saçlarını salmasını söyleyince bizim saf ak pak kızımız kötü emelleri olan prensi kuleye alıyor. Bundan sonrası bir hafta süren bir yatak maratonu.

Tabii, cadı gelmeden oğlanın gitmesi lazım varlılığını hissetmemesi için. Zaten prens aradığı Golden Chalice'ide bulamıyor kulede. Zorla kuleden, kısa sürede de olsa delice sevdiği Rapunzel'den ayrılıyor.

Prens'in gidişinin üzerinden beş gün geçip, Rapunzel her yeri derinlemesine temizlemiş olsa da annesi sandığı cadı gelir gelmez habire etrafı koklamaktadır. Kısa süre sonra kokusu eksik olan kızın bekaretinin kokusu olduğunu anlar ve öfkesinden kıza saldırır. Golden Chalice'in o olduğunu, kehanete göre tüm krallıkları birleştirmeye yarayacak kişininde o olduğunu söyler. Aralarındaki çatışmada Rapunzel birde hamile olduğunu öğrenir ve cadı onu öldürmeden kaçmayı becerir.

Bu sürede Prens isteksizce gittiğinden pek yol kat edememiştir. Sonra Rapunzelsiz durmaya daha fazla dayanamayıp geri döner ve cadıyla karşılaşır. Aralarında ki çatışmada cadı ölsede, ölmeden ona kör olması için bir büyü yapmıştır.

Böylece aradan beş ay geçer. Peri masalı olsa da çoooooooook saçma bulduğum bir şekilde oğlanımızın bir anda aklına Rapunzel gelir ve adını haykırmaya başlar. İş bu ki Rapunzel cadıdan kaçarken boş bir kulübeye sığınmış ve orada yaşamaya başlamıştır. Prensin sesini duyar ve kavuşurlar. Üç ay sonrada ikizler doğar ve kış geçtiğinde ormandan Prens'in diyarına göç etmeye başlarlar. Bu sürede düşman kraldan yardım istemek gibi harika bir fikre kapılmıştır. Malum bu peri masalıdır ki adam insaflı bir düşman çıkar ve Prense yardımcı olacağını söyler ve o arada karısı yani Rapunzel'i görür görmez "Torunum" feryadı koparır.

Meğersem Rapunzel yıllar önce reddetiği bir kızının kızıymış sonra birden ortadan kaybolmuş. Evlenmeleride böylece iki krallığı huzura kavuşturmuş oldu. Prens'in veletleride tabii hazır veliahtcıklar. Masalımızda böylelikle mutlu sonla biter.

Arada gözümü devirmekten kendimi alamadığım yerler ve kısa olması dışında iyiydi. Kitabın çıktığını duyar duymaz adeta bir sazan gibi olaya atladığım için yarı yarıya pişmanım. Buna büyük sebep ise kısa hikayelerden genellikle hoşlanmamam ve bir şey anlamam. Bana göre çok sığ kitaplardır. Duyguların derin yaşanmasına yer olmayan, olayları üstün körü geçildiği, sanki yazılmak için yazılmış metinler. Lisa'dan Primrose'u beklerken bu çerezlikle idare ederiz dedik ama kötü mü ettik bilemedim. Neyse dilerim ki bundan sonraki kitapları daha çok beğenirim ve bu ön yargım kaybolur.
Ruhun Ateşi - Rita Hunter Rating; 3.5

Kitabı açıp elime aldığımdaki ilk düşüncelerim sanırım bu türü ne kadar zamandır okumadığımı fark etmem ve çok özlemiş olmamdı. Bundan dört yıl öncesine bakarsak benim için cidden bir tutku haline gelmişti Tarihi Aşk Romanları. Uğruna İngilizce kitap okumayı bile becermiştim yani ötesi var mı?! Lordlar, leydiler, düşesler, dükler, kontlar, kontesler, baronlar, baronesler, vikontlar, vikontesler, klan reisleri, balolar, suareler, savaşlar derken bu dünyaya girince çıkabilene aşk olsun. Cidden sizi içine çekip bir süre kendine bağımlı bırakıyor.


Kitabımıza gelirsek sözlerime "Odun geldin odun gideceksin be Brendan." diyerek başlamak istiyorum. Şimdiden uyarısını yapayım erkek karakterimize bolca serzenişte bulunan bir yazı olacaktır.

Öncelikle hikaye tam bir Regency - 1790 ile 1820ler arasındaki dönem - temasında. Kızımız pekte varlığı olmayan bir baronun tek kızı. Kendince orta halli bir güzellikte ve canını çıkaran bir vicdan anlayışı var ki sağolsun okura cinnet geçirtiyor. Bu kızımız daha küçücükken kuzeninin ailesi vefat edipte bunlarla yaşamaya başlayınca üç vakitlik hayatının büyük bir kısmına limon sıkılmış oluyor zavallının. Şirret, kibirli, kendini beğenmiş, kasıntı, yelloz mu yelloz çıngıraklı yılan yani kuzen yıllarca kıza psikolojik bir zulümde bulunmuş ki kızımız bu saldırlar karşısında gık bile diyemiyor.



Öyle bir gün geliyor ki kızımızında seviyesi arşu alayı geçen sabır melekesi taşı çatlayı veriyor ve cümbüşü seyreyleyelim demek isterdim ama daha çok uzun soluklu bir işkence seansı kızımızı bekliyor desem yeri. Öncelikle kızımız kalkıp kuzenine yarım ağızla talip gibi görünen kontu baştan çıkarmak
için göbek çatlata dursun adam dili çift çatallı mübarek yılandan farksız kıza habire laf sokuşturmakta. Bana kitap boyunca cidden afakanlar bastırdı. Biri bunu zaten olduğu, kütük sanıp bundan odun, çıra filan yapaydı pek bir sevinecektim ama kısmet değilmiş. Bu Regency lordlarına genellikle rahat batıyor sayın okur. Evlilik konusunda bir aslanın uyanık kalmaya direnci kadar üşengeçler. Oğlumuzda bu konuda istisna değil maalesef.

Gerçi annesinin evlilik nutuklarıyla gözü azıcık açılsa da kızımızın da olayda kontrolü olmadığı bir skandala kurban gidiyor çiftimiz ve kendilerini evli buluyor. Postu yerlere halı yapılasıca ayı Brendan ise bütün suçu bizim melaike Sophie'ye atıyor ya kızımız ne yapsa gözüne batmakta. Kitap boyunca Allah böyle kazuletiyle beni karşılaştırmasın diye dua ettim durdum. Hayır, işin ilginci adam da habire kızı neden aşağıladığını, kötülediğini bilmiyor. Gel gelelim sevgilerini kafalarına dank edince anlayan lordlarımıza Brendanda istisna olmayarak kızı neredeyse kaybettiğini sandığı bir olayda aşkını anlıyor. İşin komik tarafı birde süper zeka diye geçinirler...

Genel olarak bakılırsa kitap hoşuma gitti. Yazarımızın daha önce ilk yayınlanan kitabını okumuştum ve o zamandan bu zamana ciddi bir yer kat ettiğini söyleyebilirim. Belki tür değişikliğinden belki de baya zamandır okumadığım için unuttuğumdan olsa gerek biraz daha olay bekledim kitaptan. Entrika vardı ama sizi sayfaları hızla çevirip olay nasıl sonuçlanacak acaba diye merak ettiren bir unsur olsaydı bence çok daha güzel olurdu. Dikkatimi çeken bir diğer olayda kitapta ki tokatların haddi hesabının olmaması. Nedendir bilinmez benim çok gözüme takıldılar. Hatta bende diğer bu türde okuduklarımla karşılaştırıp acaba böylesini daha önce okudum mu diye düşünmeye itti. Cadaloz kuzen ölseydi de kurtulsaydık. Şahsen kırk köye helva dağıtmaya razıydım. Kızın bu kadar saf olması kitapta bazen beni cidden çileden çıkardı. Tarihi Aşk Romanlarında kadın karakterlerimi fazla güçlü sevmesem de bu kadar pasifi de antipati yapıyor. Evlilikleri anlatan kitapları sevmem benim gözümde bu kitabın bir artılarından da biriydi. Son olarak "Brendan sen o kızı hak etmiyordun ama neyse..."